Avrupa Birliği, iklim değişikliğini engellemek ya da yavaşlatmak için, hedef odaklı enstrümanlar geliştirmeye ve uygulamaya koymaya devam ediyor.

Doğaya salınan sera gazı miktarının 2005 yılına göre 2030 yılına göre %62 oranında azaltılması hedefine ulaşmak için teşvikler ve tedbirler düzenleyerek bir takvime bağlanmış durumda.

‘Kirleten öder’ ilkesinden hareketle, emisyon üretimi fazla olan sektörlere, bir yandan karbon vergisi uygulaması adım adım hayata geçirilirken, diğer yandan, emisyon hacmini azaltıcı tedbirlerin alınması, bu yönde inovatif faaliyetlerin desteklenmesi karara bağlanmış durumda.

AB sınırları içinde, emisyon üreten ajanların ürettikleri birim emisyon miktarının vergilendirilmesi yolunda, başlangıçta sıfır vergi tutarı, yıllar içinde basamak basamak arttırılacak. Sürecin bir yansıması olarak, AB’de üretim maliyeti yükselen ajanları dünya piyasaları kadar Avrupa Birliği pazarındaki rekabet gücünün azalacağını varsaymak akıllıca olacaktır.

Bu nedenle, AB’nin diğer adımı, AB sınırları içine giren her ürüne, salgıladığı tescil edilen emisyon miktarına göre, sınırda bir karbon vergisinin uygulanması, uygulanacak tedbirler arasında yer almaktadır.

Dış rekabet gücünün nasıl korunacağı yönünden geliştirilen araçlardan bir tanesi, karbon vergilerinden elde edilen kaynaklarla, inovatif gelişmelerin desteklenmesi ve işletmelerin modernizasyonudur. Bu yolla, iç piyasada verimli ve etkin istihdam alanlarının açılması da, diğer bir artı değerdir.

Sınırda alınacak karbon vergisinin diğer ülkelere yansıması ise, hiç şüphesiz büyük bir talebi barındırdığı için ihmal edilemez Avrupa Birliğine ihracat yapacak ülkelerin ve firmaların, üretimlerindeki karbonsuzlaştırma sürecini rekabet odaklı başlatmak ve geliştirmek ile yüksek oranlı vergi yükü arasında seçim yapmak zorunda kalmalarıdır.

Diğer yandan, uygulanacak karbon vergisi, karbonsuzlaştırma kriterlerinin tüm dünyada uygulamaya geçmemiş olması nedeniyle, ajanların işletmelerini ETS sistemi dışında kalan ülkelere kaydırmalarına sebep olabilecektir. Karbon Kaçağı olarak isimlendirilen bu olguya karşı ETS sisteminin tüm dünyada etkin olarak uygulamaya geçirilmesiyle yakından ilişkilidir. Alternatif olarak, ajanların kararlarını değiştirmelerini sağlayacak teşviklerin oluşturulduğu bir süreç geliştirilmektedir.

Tüm bu sayılanlar bizi Emisyon Ticaret Sistemine (Emission Trading System/ETS)  getiriyor. Üretim ajanlarının her birinin doğaya salacağı emisyon hacmi belirlendiği/tahsis edildiği sistemde, ajanların tahsis edilen üst sınırı aşmaları durumunda, aşılan tutarı, tahsisatını kullanmayan ülkelerden satın alması olarak tanımlayabiliriz.

Her ne kadar basit görünse de, iklim değişikliğini engelleme sürecinde, tahsisat sınırlamasının daralacağı hatta daraltılacağı hedeflendiğinden, ajanların emisyon hacmini azaltıcı tedbirler almak zorunda kalacağı şeklinde kurgulanan bir sistem var karşımızda.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alıntı (https://webdosya.csb.gov.tr/db/destek/icerikler/full_taslak-20191127113907.pdf) bu haritada, ETS’nin dünyada yayılımı gösterilmektedir.

Haritada yeşil renkle gösterilen alanlar, ETS’nin yürürlükte olduğu alanlardır. Avrupa’nın neredeyse tamamında ETS yürürlüktedir. Türkiye ise halen değerlendirme aşamasındadır.

Haritada görüleceği üzere, Türkiye’nin konumu, ETS ve karbonsuzlaştırma politikası açısından bir köprü olarak değerlendirilmeye müsait olduğunu somut şekilde ortaya koymaktadır. Ülkemizin Avrupa Konsetine ve Gümrük Birliğine üye olmasının yanı sıra Avrupa Birliğine Aday Ülke statüsünü haiz olması, rekabet gücünü daha da görünür hale getirecektir.

Halil ÖZBEK

E.Vergi Müfettişi

Kaynak Göstererek ve link kullanarak makalemizden alıntı yapılabilir. Hiçbir şekilde tamamen yayınlanamaz.

Kategoriler: Güncel

0 yorum

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir